Kayıtlar

- AMA ARKADAŞLAR İYİDİR -

  -şükran doğdum ve hasret başladı bundan böyle kundaktaki bebeklerin kulağına önce ismi, sonra metanetli bir “hoşçakal” okunsun doğumları ve kavuşmaları bahane edip eşyanın bilgeliğini armağan ediyoruz birbirimize kumaştan bir gömlek biçiliyor, senelerdir öylece sırtımda yaşanmışlıklardan biçilmiş bir birliktelik meğer kalkabiliyormuş gönlün gardrobundan gömleğin kumaşı eskiyor, insanın yaşanmışlıkları gömlek ütüleniyor, yanaklar buruk tebessümlerden kırışık gömlek umursamaz, insan fazla umurdan yıpranmaya teşne hâlâ çiçekli bir gömleğe omuz veriyorum yokuş aşağı, yokuş yukarı inip çıktığımız yolda beraber talim edilen yanılma dersleri iyi arkadaşlar ayrılırken birbirlerine uzun ve çiçekli, açık yollar temenni ederler sana bir rüyada rastladım hiç değişmemişsin +geçtiğinde geçmiş, geçemediğinde ne?  -esef doğdum ve düşüş başladı bundan böyle bütün düşkünlerin dizlerine dövünmekten men eden bir dua okunsun gidecek olma ihtimali müfredata eklensin çünkü fazla romantik ve yeni yetmeler

- BEDEN ASLA YALAN SÖYLEMEZ -

umarım burada tozum bile kalmaz* dahiliye her sabah aynı yüzümü yıkıyorum terinden usanmak yok başka bir kâbusun gün geçtikçe ufalan bir gövdeyi sürükleyip eşin dostun endişesine takılıyorum oradan hastane koridorlarına dökülmüş sarı koridorlar sökük plastiklere sırt verilen koridorlar -iyi yanlarımı da hasta eden koridorlar- bir tüp kanda kendine dönük bir vahşet bütün tahlillerde parmak uçlarımda iltihap -şu yazılmak için can atan şiiri bileklerimden al- annemin teşhisleri tıptan daha isabetli: ölmesek ölmesek yürüyen bir kız evlat [hem evlat hem kız, eyvah] diş dünya kendi etrafında uğultuyla dönerken dişlerim ileri ve geri ve ileri ve geri ve ileri ve geri ne hırlamış ne ısırabilmiş bu ağız ve bu dişler öğütülmemiş bir öfkenin değirmeni bu ağız ve dişler geceleri yastığa devredip kendini bana saldıran bu ağız ve dişler bir şey anlatmaya zonklayan bu baş ağrısı, sezdirmeyi bırakıp konuşmaya geçmeli artık psikiyatri sesime reçete yazıyor doktor, bakmadı yüzüme ciprale

- SÜT ZEHİR -

  artık kötülerin daha fazla olduğunu öğretiyorlar okullarda -okullardan ve öğretmenlerden özür dilerim- dünya tarihi kalabalık bir eski defterler yığını fethetti, hükmetti, çatıştı, kazandı, topraklarına kattı -rasyonelize edilmemiş kalpler için ek açıklama- şunu mu demek istediniz: nesillerdir bizi kılıçtan geçiriyorlar torunlardır nerede başladı kesik bulamıyoruz/seninle başlamadı/ bugün doğan bebekten dün ölenin hesabını soruyorlar taze bir umut, el değmemiş vicdan, öteki sevgisinden evvel ilk altı ay anne sütü, sonra iyice sulandırılmış tarih ve kimlik bilinci kursaklarına kaşık kaşık, nefret olarak kusuyorlar açlığın yerine ölüm korkusu bayrakları ve sınırları emzik niyetine dağların ardını, dağların içini, dağları bizzat dağlar, karşı kaldırımda yürüyen yabancı tedirginliği içimize düşürüyorlar kapımızın boyası silindikçe tazeleniyor, nesillerdir bizi kurşuna diziyorlar kızlarımız anca analar, cepheye mermi taşır gibi analar ha babam doğurunca madalyonlu analar üç yetmez dört an

- KENDİNE DÖNÜŞ SEYAHATNAMESİ -

" yani kalbi yutkunmakla dolu kız kardeşlerim bu nasıl mümkün saçlarından başladılar konuşmaya " seyyidhan kömürcü sen dağlarda gerçek güden bir çobandın - haykırmak istiyorum, nasıl? - asanı zulme sebep kıldı gölgeni gören çatlamış bir aydınlık, yazık bir körlük asırlar sürdün çokça acemi ve tarihimin en usta halindeyim öyle bir yerdeyim ki buraya daha önce hiç gelmedim hayli ağır olurmuş inanç ölüsü bir bavul bilendi ve direndi, sürüklendi kollarım peşim sıra uzak evler, toplumlar, iştahlar boyunca onlar, arkamdan gelen ayak sesleri -koş, saklan, ne işin vardı- etimin kadınlığından korkutmadı beni sallanan bir terazi bir kefesi uzaklar toprağım bir kefesi evi zindanı olurmuş insanın, nasıl: etime bir dert öğretildi benim, bir korku sindi etim nasıl utandırıldı etimin insan olduğu unutuldu kardeşini doğuran* çocukların coğrafyasında etime de kılıf bulundu benim bembeyazız Soraya* talihinden ölüme soyunan kız kardeşim hakikat bir pangea, okyanus bin endişe içim, tersine dönen

- Senin Yerinde Olmak Vardı -

Aylin, sabahları kahvaltı yaptın mı, deyip köşedeki büfeden aldığı her neyse bir parça koparıp vermeyi teklif ederdi. Başlarda, benim kahvaltı adetim yoktur, deyip geçiştiriyordum, ısrar ettiği oluyordu. O tatsız tuzsuz lokmayı zar zor çiğneyip mideme bir hazımsızlık göndereceğimi bilsem de eşlik ettiğim seferler oldu. Gönülsüz ve bol gevelemeli eşliklerdi, (... devamı) İshak Edebiyat, Haziran 2021

- ALTERNATİF UYARI LEVHALARI -

Resim
1.Hayaller ve gerçekler arasındaki boşluklara dikkat ediniz. “kendime bazen sen diyorum sen üzerine alınma” Ahmet Edip Başaran yeni güne uyanan dünkü sen değilsin açık uçlu bir uçurum her heves düşmeye istediğinden başlayabilirsin duyduğunda o sesi kemiğin taşa çarpınca çıkardığı nasılsa öğreneceksin kadere bir isyan biçimi olduğunu söz vermenin verilen sözlerin dünyaya tutunamadığını sonra siper ettiğin bedenin artık saklamaya yetmediğinde yırtık bir perdenin ardında gördüğün gerçeği havada asılı bir tokadın tereddüdünü düşünürsün insansın ve en çok kendi tokadınla kızardı yanakların -dedim kendime hayat sokağı’ndaki cenaze soğukkanlılığıyla her uçurum kenarında ellerimi söktüm sırtımdan. 2. Lütfen açılmayan kapıların önünde beklemeyiniz ve gidenlere öncelik tanıyınız. gidenler oldu -üzgün veya değil- el değdikçe azan bir hakikat gibi derinleşti alnımdaki yazgı şahit yazarlar diye yüzüme bakmadım bir adını da evsizlik koyduğum dü

- ANNELER ANNELERİNİ SEVMEZ NEDEN -

başka türlüsünü bilmedim fırsat vermediler güneşi düşman belleyip sırt çevirip o parlak ışığa               çürümenin suyuyla beslediler filiz vermeye başlayan tohumu o zehir suyu katık eden, yüzyıllardır tohum saçıp, kök salıp, gölge verecekleri toprağa olur a yüzleşirsek korkusuydu el sıkışmadıkları için kıvanç duydukları o elin diğer elleri olduğu gerçeği ile çatladım, çürüdüm, isyan etmedim ellerimi yokladım on parmak, yerinde gözlerimi yokladım bütün hayretlere düşülmüştür, yerinde kulaklarımı yokladım dünden işitken, yerinde ayaklarımı yokladım ne ileri ne geri, yerinde medeniyetin bütün heykelleri, büstleri, kitabeleri durmayı benden öğrendiler yerli yerinde yumruğumu sıktım, dişlerimi sıktım, isyan etmedim iki ters hiç düz örüldüm çelişkilerin yumağından üşüyünce bile giyilmeyen hırkalar gibi hiç açılmayan kapıların arkasına asıldım eşiğimden kundura takırtısıyla çocuklar geçti babalarının adımlarıyla yürüyen hi

KARNIMIZ DOYUNCA AŞK BAŞLAYACAK*

            Başka türlü bir dünya umduğumuz muhabbetleri ağırlayan bankların yıkılıyor olmasını boş ver. O bankların yerine bizi küçümseyen gökdelenler dikecekler, yok say. O bankların yerini hepimizi yutan gösterişli binalar alacak, aldırma. Dünyadaki bütün bankları söküp atsalar da biz yine yaslanıp birbirimize, sırt sırta verip, gözlerinin içi parlayan insanlarla sürüp giden yaşamlara niyetleniriz. Şenlik olacaktı, bayram olacaktı, bakınca imrenenler olacaktı. Sırt sırta veririz yine, olacak deriz, sabret. Bak şurada bir bank var, yıkmamışlar onu daha. Bak oturuyor adam, sanki oracıkta ölüverecekmiş gibi bir yılgınlıkla. Gün boyu omzuna kementlerle bağlı duran yaşamak derdini çözüp yere bırakıyor. Denize bakıyor. Bakıyor ki gün ağardığından beri gözlerine değen kirli kent manzarası silinsin. Yolların uğultusu, iç çekişleri yorgun insanların, hızlı adımlarla kurulan telaş senfonisi kulaklarından silinsin diye dinliyor maviyi. Durup yaşamı yavaşlatmak oluyor dalgalarda kendini sek