-diyemediğimdir.
Tende bir yarık acısıyla ikiye bölünen yolda bir yön seçtim.
Yürüdüm. Senin diğer yönü seçmek mecburiyetinde olduğunu bilerek üstelik.
Soğumuş bir kalple, idrak dağına tırmanarak nefes nefese, biz serdik bu
ayrılığı yolumuza. Ve artık kaleme aldığım her satır, birbirine iliştirdiğim
her kelime bize bir ağıt biçmek içindir. Bir gayret dökülsem de bembeyaz
kağıtlara, ne kadar kelimelerden tamlamalar yapsam da; biliyorum hiçbir veda
tam olmaz. Yaz dedin diye yazıyorum bu satırları da. “Yaz, yaz, yaz” dedin
diye. Üç kere yaz. Belki bir kere deseydin yazmazdım. Belki bir kere. Beni belki
bir kerecik olsun anlamasaydın hiç çıkmazdım kışlarımdan senin yazına. Senin
alın yazına hiç düşmezdim. Alın yazına. Kaderine.
Adım Kader. Bütün bir yaşamım ismimi miğfer gibi sol yanımda
taşımakla geçti. Şarkılarda adım geçti. Adımın geçtiği şarkılardan geçtim ben
de. Ağlayarak. Hatta ağlatılarak. Bana kaderimin bir oyunuydu bu. Böyle
ağlatılmamış mıydım o köşe başında? Ama sonra sen geldin. Geldin işte tarifi ne
mümkün. Gelmek fiili hiç bu kadar güzel çekimlenmemişti ikinci tekil şahsa. Yarası
hala kanayan bir çocukluğun eline bir avuntu tutuşturdun. Herkes büyümenin
kutsallığına inanmışken sen çocuk kalmanın masum yurduydun. Yurdumdun. Gölgesini
mesken bilip bir ağaca sırtını yaslamışken kendini izah etmenin gerek olmadığı
yerdir ya yurt. Oralısındır. Orası senindir. Orası şimdi çok uzak.
Beni anladın. Yıllardır boşluğunu üşüdüğüm gediğin taşını
ellerinle sen koydun. “Senin ismin, senin sesin, benim şarkım” dedin. Niye
dedin? Demeseydin. Boğazımın en dar yerine bir yumru oturmazdı davetsiz misafir
gibi. Demeseydin aynalarda gözlerini görmezdim. Gözlerimden delirmezdi ayna.
Ellerimi giydirmezdim yüzüme deli gömleği misali. Kendi sesimden dinlediğim
türküler içimi yakmazdı. Küllerimin arasından doğrulmazdım sabahları. Her gece
o şiirler çınlayıp durmazdı kulağımda senin sesinden.
“Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa”
Rosa artık aynalarda kırgın. Sana değil yürüyemeyişine. Bu
varasıca ayaklardaki tutukluğa.
Sana diye çıktığım yollardan hep buraya geldim. Buraya, kağıdın
saman sarısı coğrafyasına. Çorak iklimde mutluluğu arşınladığımız yere.
Cümlelere ektiğim umutların bitmediği o verimsiz toprağa geldim. Tende bir
yarık açar gibi yine, seni almadan bir tren kalktı şehrimden. Zaman dediler o
trene. Zamanmış. Varsın onlara zaman olsundu. Bana takvimin için için dökülmesi
sade. Ne geri dönebildim düzelir umuduyla, deva gibi pişmanlığa. Ne ileri gidebiliyorum
vuslat umarak, bir yudum su gibi inatla kurumayan bir ümide.
Adım Kader. Sözlüklere bir anlamım daha düşülsün: şimdiye
sızılarla eyvallah etmek.
Şimdi: dörtnala geldiğimiz büyümek bahçesinde genzimizi
yakan o acı ağıt.
Şimdi: duvarlarına sprey boyayla hasret şiirleri yazılmış
bir virane.
Şimdi: hesabı ödemeden kalktığımız bir geçmiş sofrası ki
gelecek kursağımızdaydı.
Şimdi: hataların sol yanımızdaki depremiyle uyandığımız leyl
bir gece.
Şimdi. Şimdi sayıklama vakti.
-Bekledim, bekliyorum, bekleyeceğim.
Nisan 2016
Yorumlar
Yorum Gönder